Yaşamın kaynağı olarak yüzyıllardır insanoğluna eşlik eden, üzerinde yaşam alanları sağlayan toprak, hayatın ana öğelerinden bir tanesidir. Oluşumuna baktığımızda aslında basit olarak yerküre kalıntılarının kırıntılarının toz haline gelmesiyle oluşmuş doğadaki en önemli besin kaynaklarının dönüştürüldüğü bir depo merkezidir. Bu merkez insanın ilk tohumu toprağa atması ve üretim bilincini kazanması ile birlikte bir üretim aracı haline de gelmiştir. Bu durum hala da devam etmekteyiz. Geçmişe dönüp toprağın hikayesine baktığımızda bunu daha iyi anlayabiliyoruz

Ülkemizde bulunan en önemli arkeolojik alanlardan biri olan Çayönü Höyüğü’nde Neolitik yerleşkelerin çoğundan daha geniş ve detaylı görebileceğimiz bir şekilde avcı ve toplayıcılıktan yerleşik hayata geçişi görebilmekteyiz. Bu geçişin ana kaynaklarından biri topraktır. Toprağın işlenmesi olmadan tarımın ve üretimin olması mümkün olamaz, yerleşik hayata geçiş de sağlanamazdı. Yerleşik hayata geçiş ile birlikte kentler kurulmuş, bu kentlerde yoğunluk artmıştır. Kaynakların olduğu bölgelere yerleşen topluluklar, burada medeniyetlerin doğuşuna öncülük etmiştir. Dünyanın ilk medeniyetlerinden olan Mısır medeniyeti Nil nehrinin etrafında kurulmuş, tarım en önemli geçim kaynaklarından biri olmuştur. Dolayısıyla medeniyetlerin oluşmasında toprak en önemli unsurlardan biri olmuştur.

Kaynakların etrafında kümelenen topluluklar kentleri oluşturmuş, bu kentlerde matematik, geometri, biyoloji gibi tıp alanlarında önemli buluşlar gerçekleşmiştir. Bilimsel ilerlemeler ile birlikte sanat alanında da önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Kentlerde milyonları bulan nüfuslar daha fazla ihtiyaç doğurmuş, şehir altyapılarına öncülük etmiştir.

Artan kent yoğunlukları ile birlikte kentlerin içinde ve yakın toprak arazilerine de talep artmıştır. Bu talebin asıl nedeni, medeniyete, bilime, kültüre ve sosyal hizmetlere ulaşma çabasıdır. Bu çaba sanayi devriminden sonra daha da derinleşmiş, kırsaldan kentlere göç hızlanmıştır. Milyonları bulan kentlerde yapı yoğunluğu artmış, artan yoğunluğu kaldıramayan bölgeler dışarı doğru taşmıştır. Bölgelerin ve kentlerin özelliklerine göre şekil alan toprak arazileri bu konseptlere göre evrimleşmiştir. Sanayi ihtiyacının olduğu bölgelerde araziler bu yapı ve ihtiyaç gruplarının amaçları doğrultusunda şekillenmiştir. Bunun doğal sonucu olarak Sanayi kentleri, turizm kentleri, tarım kentleri gibi kavramlar ortaya çıkmıştır.

Bu kentlere iş olanakları, sosyal olanaklar, altyapı ve sağlık hizmetleri gibi artı durumlardan dolayı yoğun göç gerçekleşmiştir. Bu göç beraberinde barınma ihtiyacını arttırmış ve barınma alanları arz-talep dengesini etkilemiştir. Artan yoğun nüfusa yeni yaşam alanları oluşturmak için yeni yapılar ve yapı bölgeleri meydana gelmiştir. Bu arz talep dengesinin en önemli unsuru yine toprak olmuştur. Çünkü toprak olmadan yapı mümkün değildir. Bazı bölgelerde talep oldukça yüksek olmuş, fiyatlar katlanarak artmıştır. Bu bölgeler yapı yoğunluğunun en yoğun olduğu, barınma talebinin en çok olduğu yerlerdir. Yapılar o kadar yoğun hale gelmiştir ki barınma ihtiyacı ile birlikte temel ihtiyaçların başında gelen beslenme ihtiyacının ana kaynağı olan tarım arazileri yok edilmiş, başka amaçlar için kullanılmıştır. Tarım arazilerinin yok edilmesi ile birlikte artan nüfusun beslenme ihtiyacı için yeni besin ürünleri ortaya çıkmıştır. Bu ürünlerin başında paketli besin ürünleri gelmiştir. Tarım arazilerinin yok edilmesi, bu yoğun besin talebinin hızla üretilen ve kimyasal katkı maddeleri ile üretim süreleri kısaltılan ürünler ile karşılanması anlamına gelmektedir. Bu değişim insan vücudunda çeşitli hastalıklara yol açmış, ciddi çevre sorunlarını beraberinde getirmiştir. Kentler etrafında kurulan sanayi yerleşimleri, üretilen plastik ambalaj ve kimyasal yan ürünler çevreye ciddi zararlar vermiştir. Bu da iklim değişikliği ile birlikte geri dönülemez sonuçlara yol açmıştır.

Tüm bu yaşananlar toprağın ilk ekilmeye başlandığı günden bugüne dek, toprak arazilerinin kıymetini her geçen gün arttırmıştır. Kentlere göç eden insan, toprak ile bağını koparmış, gelir elde ettikçe kentlerin hastalıklarına maruz kalmış, topraktan uzak kaldıkça değerini daha iyi anlamıştır. Toprakta doğal olarak yetişen ürünler zaman içinde doğal konseptli başlıkları altında satışa sunulmuş, giderek üretimi daha da azaldığından talep de artmıştır. Ürüne olan talep doğal olarak ürünün kaynağı olan toprağa olan ilgiyi de arttırmıştır. Hükümetler bu yönde politikalar üretmiş ve tarım bakanlıkları altında uzun süreli tarım politikaları uygulanmıştır. Bugün tarım ülkelerin en önemli gelir kaynaklarının başında gelmektedir. Bu alanların doğru kullanımı milli gelirlere ciddi katkılar sağlamıştır. Hollanda bu alanda Dünya’nın en önemli örneklerinden biridir. Yıllık gelirlerinin önemli bir kısmını tarımdan sağlayan Hollanda tarım arazilerinin işlenmesi ve yönetimi konusunda da Dünya’nın en gelişmiş ülkelerinin başında gelmektedir. Tarım arazilerine yapılan en önemli yatırımın tarım arazilerini korumak ve yeni tarım alanları yaratmak olduğunu açık bir şekilde göstermiştir. Hollanda örneğinde karşımıza çıkan gelişmiş tarım teknikleri tarım arazilerinin etkin kullanımına oldukça önemli alternatifler sunmuştur.

Tüketim çılgınlığı, kentleşme ve yoğun yapılaşma, değişen insan psikolojisi ve davranışları bize doğal üretime, doğal yaşam biçimine ilginin giderek artacağını göstermektedir. Bu anlamda yapılacak en önemli yatırım doğaya, ve toprağa yapılan yatırımdır. Toprak yaşamın ana kaynağı olduğu gibi yapılan yatırımların da en doğru olduğu yatırım araçlarındandır. Doğal olanın bu kadar pahalı ve değerli olduğu bir ortamda en doğal kaynağın yani toprağın çok değerli olduğu ve gün geçtikçe de değer kazanacağı da açıktır.

Bunun rakamsal karşılıklarından da rahatlıkla görebilmekteyiz. Marmara bölgesinde milyonları bulan kent ihtiyaçlarını gidermek adına bu gölgede kurulan tarım arazilerine ilginin oldukça arttığını görebiliriz. Bu bölgede tarım arazileri yıllık bazda %100 bulan değer artışlarına varmaktadır. Meydana gelen pandemi, deprem gibi durumlar bu artışları daha da katlamaktadır.

Gelişen teknoloji ile birlikte tarım arazileri var olan yapılarının dışında da kullanılmakta daha da değer kazanabilmektedir. Örneğin normalde 100 m2 olan ve bu metrekare bazında üretim yapılabilen alanlarda yeni teknikler ile çok daha fazla verim alınabilmektedir.

Bu tekniklerin yanısıra üretimi zor bazı özel ürünler de giderek fiyatlanmaktadır. Ceviz, badem, mandalina, zeytin gibi özel iklim bölgelerinde yetişebilen ürünlerin bulunduğu tarım arazileri daha da değer kazanmaktadır. Bu tarım arazileri ilanlarda bu başlık ile de önümüze çıkabilmekte, tarım tekniklerinin gelişmesi ile üretimi ve bakımı da kolaylaşmaktadır.

Özellikle uzun dönem yatırım düşünen sermaye sahipleri tarım arazilerine yatırım yapmakta ve oldukça ciddi gelirle elde edebilmektedir. Bu yatırımlar sadece yatırım ile kalmamakta, mülk sahipleri burada üretimin bizzat parçası olabilmektedir.